Filistinliler çok önemli bir kav?akta
Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Barack Obama'nın Arap-İsrail anlaşmazlığının çözümü için gösterdiği gayret Filistinlilere içinde bulundukları berbat ilişkileri sona erdirebilmeleri için tarihi bir fırsat sunuyor. Bu anlaşmazlıkta yer alan tarafların – özellikle Arap ülkeleri ve İsrail – doğrudan veya dolaylı olarak Filistinlilerin çektiği acıya katkıda bulunmalarına rağmen Filistinliler hiç şüphesiz vakarla barış yapmalarını sağlayacak bir takım fırsatlardan vazgeçerek en büyük acıyı kendi kendilerine sebep olmaktalar. Uluslararası camianın bütün iyi niyetiyle hatta sarsılmaz Amerikan ve Arap desteğiyle de yalnızca tek bir amaç etrafında toplanabilen, barışçıl çözüme kendisini adamış Filistinliler içinde bulundukları zorlukları sona erdirebilirler ve kendi devletlerini kurabilirler. Atmış iki yıldır devam eden yer değiştirmeler ve ümitsizlik sona erebilir. Sorulması gereken soru şudur: Filistin yönetimi bu tarihi fırsat karşısında tek bir vücut olarak yükselebilecek midir?
Filistinlilerin kendi devletlerini kurabilmeleri için topluca yerine getirmeleri gereken beş önkoşul bulunmaktadır. Kesinlikle hiç kimse ne Filistin Yönetimi'nin (PA) veya özellikle Hamas'ın bu önkoşulların tamamını birbiri ardınca ve hemen yerine getirmelerini beklememelidir. Bununla birlikte bir şey çok açıktır: Hiçbir İsrail hükümeti ideolojik duruşları ne olursa olsun bu beş şarttan taviz vermeyecektir. Obama yönetimi de bu şartları destekleme kararlılığından vazgeçmeyecektir. Filistinli liderlerden istenenler ABD, Avrupa Birliği (AB) ve İsrail'in Filistinlerden istedikleri terörizmi bırakma, daha önce varılan anlaşmaları kabul etme ve İsrail'in var olma hakkını tanıma çağrılarıyla uyum içindedir. Geçmişte uluslararası toplumun taleplerini yerine getirme konusunda isteksiz davranan Hamas Amerika'nın yeni uzlaşma çabalarıyla siyasi sürece meşru bir parti olarak katılmak gibi eşsiz bir fırsat yakalamış görünüyor. Yaser Arafat liderliğindeki Filistin Kurtuluş Örgütü (PLO) de aynı acıları yaşadı; 1988'de İsraili tanıdı ve terörizmi bıraktı. Hamas lideri Halid Meşal ile yakında yapılan söyleşide kendisi yalnızca 1967 sınırlarına dayalı bir Filistin devleti değil aynı zamanda "vakti geldiğinde Batı'nın Hamas'tan istediklerinin bir kısmını yerine getirmeyi uygun bulduğunu" kaydetti.
Birleşik cephe oluşturulması:
Mısır'ın arabulucuğuyla El Fetih-Hamas görüşmelerinin devam ederken Filistin lider kadrosu için ABD ve İsrail hükümetleri ile müzakerelerde birleşik cephe görüntüsü vermeleri giderek daha gerekli hale geliyor. Bir Filistin birlik hükümeti Hamas tüzüğünde yasak olan iki devlet çözümüne örgütün taahhütte bulunarak zevahiri kurtarmasına imkân tanıyacaktır. Bu, köktenci ancak inkâr edilemeyecek kadar popüler gruba müzakere sürecinde destek sağlayabilir, sesini yükseltmesine yardımcı olabilir ve onu art niyetli siyasi gündemi olan silahlı bir örgütten çok, önemli bir siyasi güç olarak masaya getirebilir. Hem Hamas hem de PLO'yu temsil eden Filistin Yönetimi bilirler ki İsrail ile uygun bir barış anlaşması imzalama beklentisi Filistinlilerin tek bir ses olarak konuşabilmelerini gerekli kılar. Popüler bir hareket olarak Hamas Filistin siyasetinde yerini sağlamlaştırmıştır ve hiç kimse Hamas'ın görüşmelerde söz sahibi olmadığını ileri süremez. Bu nedenle Hamas'ın Filistin hükümetinde yer alması önemlidir; kendi haline bırakılan ve Filistin ilişkileri üzerinde herhangi bir güç beklentisi bulunmayan bir Hamas hiç şüphesiz süreci sekteye uğratmak için şiddete başvuracaktır. Ancak Filistin yönetimi ve Hamas arasında Mısır aracılığıyla süren müzakerelerde epey yol katedildiği görülüyor ve taraflar bu yaz pekâlâ anlaşmaya varabilirler.
Bununla birlikte Hamas yine de Filistin'in siyasi gündemini tamamen kontrol altına alma yanılsamasından vazgeçmelidir.ABD ve diğer güçlerin desteğiyle Filistin yönetiminin yakında Hamas'ın bundan sonraki meydan okumalarına karşı durmaya ve üstün gelmeye yetecek askeri güç sahibi olacağını farketmesi gerekmektedir. Batı Şeria'daki son çatışma El Fetih askerlerinin gerektiğinde Hamas'la boy ölçüşmeye istekli olduğunu kanıtlamıştır. Hamas, Filistin yönetimini alaşağı etme hevesine daha fazla yenilmemelidir. Filistin yönetiminin Amerika'nın mali ve teknik desteğiyle ve Amerika gözetiminde Ürdün'de süregelen egzersizleri önemini korumakta, Hamas lider kadrosuna Filistin yönetimini durdurma şansına sahip olmayacağı mesajını vermektedir. Bu durum Hamas'ın aleyhinedir. Sonuç olarak eğer İsrail Filistinlilere önemli bir tavizde bulunacaksa bunu yalnızca Arap destekli birleşik bir liderlik figürüyle anlaşmaya vardığını bilerek yapacaktır. Hamas'ın gasp edebileceği ve gasp ettiği yerlerde şiddet saldırılarına yönelebileceği şeklinde bir tehdit algılaması halinde İsrail Filistin yönetimine tek bir karış toprak verme riskini göze almayacaktır. Eğer Hamas Filistin'in tamamında meşru siyasi saygınlık kazanmak istiyorsa uluslararası topluma ve özellikle İsrail'e Filist yönetimiyle birlikte saygın ve sorumlu bir siyasi ortak olarak hareket edebildiğini göstermelidir.
Şiddeti tamamen sona erdirmek:
Şiddeti durdurma yalnızca barış müzakereleri nedeniyle değil aynı zamanda tüm taraflar arasında güven artırıcı olması nedeniyle asli öneme sahiptir. Şiddet ve karşı saldırılarla geçen onlarca yıl Filistinlilerin devlet olma ihtimalini hiç bir şekilde artırmamıştır. Filistin yönetimi bu gerçeği kabul etse ve Batı Şeria'da şiddetin önüne almak için çalışsa bile Hamas İsrail'e karşı şiddete dayalı direnişi stratejisinin şartı haline getirdi. Bununla birlikte Hamas da özellikle Gazze savaşı sonrasında roket saldırılarının kendilerine ancak bir noktaya kadar yardımcı olabileceğinin farkına varmış bulunuyor. Savaş süresince Hamas militanları İsrail ordusuna karşı duramadı ve İsrail'in ezici askeri gücüne yakın bile gelemedikleri için savunma durumuna geçtiler. Dahası, militanlar çoklu zarara yol açmak amacıyla ve İsrail'e çatışmayı durdurması için uluslararası baskı yapılsın diye kadın ve çocukları canlı kalkan olarak kullandılar. Mademki Hamas şiddete dayalı direnişi durdurmuştur öyleyse barış müzakeresine taraf olmak için ne pahasına olursa olsun bu konumunu sağlamlaştırmalıdır. ABD'nin liderlik ettiği ve Arap ülkelerinin etkin müdahalesiyle devam eden siyasi süreci şiddetle bertaraf etmeyi seçmesi durumunda Hamas'ın son on yılda elde ettiği siyasi sermayenin tamamını kaybetme riskini göze alması gerekecek.
İsrail'in yok edilmesi çağrılarına son vermek:
Eğer İsrail varlığını sürdürmek için savaşa devam etmesi gerektiği yönünde bir tehdit hissederse uzun vadeli güvenliğini ve yaşam mücadelesini ne kadar şiddetli olursa olsun her anlamda teminat altına alacaktır. Dahası, devam eden görüşmelerde Hamas'ın dolaylı da olsa İsrail'in varlığını bir gerçek olarak kabul etmesine rağmen İsrail'in Hamas'ın tanımasına ihtiyacı yoktur. Hamas İsrali yok etme çağırısı gibi gerçekçi olmayan bir hedef için bu fırsatı kaçırmamalıdır. Bu, Hamas'ın özellikle Hizbullah'ın kısa bir süre önce Lübnan meclis seçimlerindeki yenilgisini gördükten sonra kaçırmak istemeyeceği bir şanstır.
İsrail'in var olma hakkına meydan okumak Filistinlileri geçmişte olduğu gibi yine hiç bir yere götürmeyecektir. Hamas'ın lider kadrosu eski Amerikan Başkanı Jimmy Carter'ın aktardığı üzere 1967 sınırlarını, uzun süreli bir ateşkesi ve İsrail ile barış içinde yaşama ihtimalini kabul etmiştir. Halid Meşal bundan sonraki siyasi konuşmasında İsrail'i kabul etmeye daha fazla hazır olabilir. Üstelik, Arap ülkeleri İsrail ile uzlaşmaya yanaşırken Hamas bölgede değişen siyasi dinamiklerin tamamen farkındadır. Obama yönetimi Amerika'nın İsrail'in güvenliği ve uygun bir Filistin devleti konusundaki sarsılmaz kararlılığını sürekli teyit etmektedir.
İade hakkından vazgeçmek:
Bu 2000'de Camp David müzakerelerinin sonuçsuz kalmasında büyük rol oynayan ve en çetin pazarlık konularından biri olarak Filistinlilerin uzlaşmakta en fazla zorluk çekeceği talep olabilir. Teoride Filistin'in iade hakkı mantıkî görünürken İsrail-Filistin anlaşmazlığına hiçbir çözüm birçok Filistinli sığınmacının gerçek İsrail'e dönüşünü muhtemelen öngöremez. İsrail açısından çok sayıda Filistinli mültecinin gelişi devletin demografik bileşimini bir gecede değiştirecektir. Bu, doğru yanlış meselesi değildir; yalnızca İsrail'in bir Yahudi devleti olarak yaşama çabasıdır ve İsrail asla bu ilkeden vazgeçmeyecek, bundan taviz vermeyecektir. Ancak kendi anavatanında yeniden yerleşmeyi tercih eden her Filistinli mülteci de Filistin devleti kurulduğunda Batı Şeria veya Gazze'de bunu yapabilmelidir.
İsrail ve Filistinliler arasındaki geçmiş müzakereler sırasında Filistinli temsilciler mülteci sorununa bulunacak çözümün yeniden yerleşme ve/veya tazminat olduğunu anladılar. Birleşmiş Millet Genel Kurulu'nun 194 sayılı kararı (1948) İsrail'e mültecilerin kendi yaşama alanlarına geri dönüşlerine izin vermesi çağırısı bütün Genel Kurul kararlarında olduğu gibi bağlayıcı değildir.
Buna ek olarak, 194 sayılı karar Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 242 sayılı (1967) bağlayıcı kararıyla hükümsüz kılınmış; yerine "mülteci sorununa adil bir çözümün bulunması" çağırısında bulunulmuştur. Yıllardır iade hakkından söz eden Filistin lider kadrosu barış anlaşması paketinin bir parçası olmadıkça bu konuyu gündemden düşürmeyebilir. Ancak kendileri söylemlerini ne kadar yakın zamanda değiştirmeye başlar, kamoyunu buna hazırlar ve Amerika'ya mülteci sorununu yeniden yerleşme ve tazminat bağlamında tartışmaya hazır olduklarını gösterirlerse İsraillilerin de kendilerini daha az tehdit altında hissetikleri yerleşim birimleri gibi diğer alanlarda taviz vermeleri kolaylaşacaktır.
Arap barış girişimini kabul etmek:
Önde gelen Arap ülkeleri, özellikle Suudi Arabistan ve Mısır, Hamas'ı Arap Barış Girişimi'ni kabul etme ve Arap saflarına yeniden katılma konusunda ikna etmelidir. Genel olarak Arap Barış Girişimi İsrail'i 1967 savaşında ele geçirdiği toprakları terketme ve bütün Arap ülkeleriyle barış karşılığında Filistin mülteci sorununa adil bir çözüm bulma çağırısında bulunmaktadır. Bu durum Hamas'a kendi sebep olduğu tecritten çıkış yolu sunmaktadır ve Hamas'ın kaçırmaması gereken bir fırsattır. Söz konusu girişim toplu Arap iradesini temsil etmektedir ve kapsamlı bir Arap-İsrail barışına esas teşkil etmektedir. Girişimin özellikleri Arap dünyası dışında Başkan Obama ve İsrail Cumhurbaşkanı Shimon Peres ile diğer liderler tarafından da tanınmış olup Yol Haritası'na müzakerelerin resmi çerçevesi olarak dahil edilmesi kuvvetle muhtemeldir. Dahası, Arap ülkelerinin liderleri kendi rejimlerine tehdit unsuru olan aşırıcılığı beslediği gerekçesiyle İsrail-Filistin sorununu sona erdirmekte kararlıdır. Ve bu esasla Suriye barış sürecine katılınca – ki bu yakın bir zamanda gerçekleşebilir – Hamas İsrail'e karşı sürdürdüğü mücadelede yalnız kalacaktır. Üstelik, Hamas kapsamlı barış beklentisini hafife alan bir engel olarak görülmesi halinde birçok Arap ülkesini kendisine karşı ciddi cezai tedbirlerin uygulanacağı Obama barış taarruzuna destek vermek zorunda bırakacaktır. Hamas'ın lider kadrosu tehlike işaretini görebilir ve siyasi yaşamını idame ettirebilmek için Arap ülkelerine katılamanın bir yolunu bulmak zorundadır. Hamas'ın Annapolis sürecine dahil olabilmesi zaman alırken ve toplu çabalar gerektirirken Hamas ara dönemde belli bir süre yaşamını devam ettirebilmek için ihtiyaç duyduğu ve Suudilerin ortaya attığı girişimi kabul etmelidir.
Barış için gerekli bu şartlar yeni olmamakla birlikte onlarca yıldır Filistinlilerin gözünden kaçmıştır. Bununla birlikte mücadele yılları Mısır liderliğindeki Arap ülkelerinin yavaş yavaş İsrail'in yok edil(e)meyeceği veya marjinalleş(tirile)meyeceği sonucuna varmalarını sağlamıştır. Filistinlilerin çoğu sonunda iki devletli çözümü kabul etme noktasına gelmişlerdir. Zaman ve şartlar çok önemlidir. Hem İsrail hem de Filistinliler sürdürülebilir barış için benzersiz bir fırsatı yakalamış bulunmaktadırlar.