İsrail’in Bir Filistin Devletine İhtiyacı Var
İsrail’in ulusal güvenliği ve bir demokrasi olarak kendini muhafaza etmesi, iki devlet çözümü çerçevesinde, Filistinliler ile birlikte var olma gerçeğini de göz önünde bulundurarak onlarla uzlaşmaya varması gerekmekte. Maalesef şu anki İsrail hükümeti bir Filistin devletinin kurulmasını teşvik etmek yerine engellemeyi tercih etti. Başbakan Netanyahu’nun Bar Ilan Üniversitesinde yaptığı konuşmada iki devletli çözümü teşvik etmesi güzel bir başlangıç olsa da, kalıcı bir anlaşma yapmak için vizyonu eksik kaldı. Netanyahu ve hükümetinin teklifi, güvenlik sorumluluğu İsrail’in elinde olan bölgesel bütünlükten yoksun, otonom bir Filistin varlığına tekabül ediyor.
Günümüzde çok az İsrailli, bir Filistin devletinin kurulmasının milli güvenlik açısından bir gereklilik olduğunu düşünüyor. İsraillilerin büyük bir kısmı ise çatışma çözümü fikri yerine çatışma yönetimi fikrini destekliyor. Filistinlilerin, İsrail’i bağımsız bir devlet olarak Kabul edeceklerine inanmıyorlar. Özellikle bu görüş, 2000 yılının Eylül ayında intihar bombalama eylemleri ile 1000 İsraillinin ölümü ile sonuçlanan ikinci intifadanın başlamasından sonra daha çok destek kazanmaya başladı.
İntifadanın sonucu olarak, Dönemin Başbakanı Ariel Sharon’un, Oslo Anlaşmaları gereği İsrail’in geri çekildiği bölgeleri yeniden işgal etmesine sebep oldu ve İsraillileri barış süreci konusunda hayal kırıklığına sürükledi. Bu şüphecilik İsrail’in 2005 yılında Gazze şeridinden tek taraflı olarak çekilmesi ile başladı. Gazze çekilmesinin gelecekte bir devlet inşa etme fırsatı bir fırsat olarak değerlendirmek yerine, Gazze güney İsrail’e roket saldırıları düzenlemek için kullanıldı ve İsrail’in Dökme Kurşun Harekatını düzenlemesine sebep oldu. Bu olaylar ve Hamas’ın Gazze’yi ele geçirmesi ile birlikte artan Flistin Militanlığı korkuları, iki devletli çözümün gündeme oturmaya başlamasına rağmen, İsrail’de siyasi sarkacı merkez sağa kaydırdı.
İsraillilerin barış süreci konusunda hayal kırıklığına uğraması ile, İsrail korkutucu askeri gücünü ve ekonomik kalkınmışlığını güçlendirerek mevcut durumu sonsuza kadar sürdüre bileceğine dair yanlış bir izlenim yarattı. Bunlar olurken yerleşimci hareketi de, İsrail hükümetlerine etkin bir şekilde nüfus etmesini sağlayan önemli derecede siyasi güç elde etti. Yerleşimci hareketinin bölgesel genişlemeye olan ısrarı temelinde, Batı Şeriya’ya yerleşmenin onların tanrısal hakkı olduğu inancına dayanıyor. Bu inançla beraber meşru güvenlik kaygıları ile güdülen ve Filistinlilerin niyetlerine olan şüpheci yaklaşımın da sonucu olarak İsrail halkı, Filistinlilerin içinde bulunduğu duruma karşı bağışık hale geldi.
Perde arkasında bunlar olurken Netanyahu liderliğindeki merkez sağ hükümeti, Filistinlileri ayrıştırma, muhalefeti bastırma, demokratik değerleri yok sayma ve İsrail devletinin üzerine inşa edildiği manevi değerleri zayıflatma gibi davranışlarda kararlılık gösteriyor. Bu açıdan bakıldığında, her ne kadar vahim olsa da, Knessetin onayladığı iki menfur önlem bu hükümetin “Büyük İsrail” ajandasını gerçekleştirme uğrunda ne kadar kararlı olabileceğini açıkça gösteriyor. İlk kanun, İsrail vatandaşlığına geçmek isteyen her bireyin, “Demokratik Yahudi Devletine” bağlılığını tebellü etmesini gerektiriyor. Bu kanun özellikle Filistinli vatandaşlara karşı bir ayrımcılığı hedefliyor. İkinci kanun göre, boykot çağrısında bulunan, İsraillileri, İsrailli birey veya kurumları, İsrail’de veya başka bir coğrafi alanda olsun, 30000 NIH ve ek olarak verilen maddi zararları da kapsayan para cezası verilecek.
Bütün bu yasal çabalara ek olarak, hükümet, Filistinlilerin evlerini yıkmaya, onları evlerinden tahliye etmeye, topraklarına el koyarak toplumsal hayatı kasıtlı olarak tahrip ediyor. Çoğu İsraillinin iddia ettiği gibi, İsrail’in meşruiyetini ortadan kaldırmak üzere düzenlenmiş uluslararası bir kampanya yok. Kendi politikaları ve eylemleri ile İsrail, bu konuda çok iyi bir iş başarıyor. Güvenli ve bağımsız bir İsrail kurmak amacıyla, Filistinlilerin devlet kurma isteklerine, hitap etmek yerine, şu anki hükümet, hatalı olarak, işgalin ve yerleşimcilerin yayılmasının İsrail’in uzun dönemli ulusal güvenliği ile eş anlamlı görüyor.
Filistinliler, devlet olma hayallerini azımsayan karmaşık bir yolu seçerek İsrail’e dahil oldular. Filistinlilerin yoğun ve çoğu zaman şiddetli olan ayrışmaları, İsrail işgaline karşı tek sesli etkin stratejiler geliştirmelerine engel oldu. Siyasi karşıtlığa ek olarak, başlıca iki örgüt olan Fatah ve Hamas arasındaki anlaşmazlığın temelinde, İsrail politikaları ile mücadelede askeri önlemlerin mi yoksa sivil önlemlerin mi daha etkili olacağı fikirlerinin çatışması yatıyor. Batı Şeria’da konuşlanan Fetih önderliğindeki Filistin otoritesi, İsrail’in işgale gerekçe göstererek sürdürmesine sebep olduğu için, şiddet içermeyen yollarla mücadele edilmesi gerektiğini savunuyor. Ancak Fetih’in müzakere masasında ilerleme kaydetmedeki başarısızlığı, Hamas’ın İsrail’in amacının barış olmadığı ve ancak askeri stratejiler ile İsrail ile mücadele edilebileceği yönündeki iddiasını güçlendirmesine sebep oldu. Hamas, 2009 Ocak Ayında yaşanan Gazze savaşı sonunda şiddeti sonlandırmış olsa da, Netanyahu hükümeti, yok edilmesi gereken ıslah olmaz bir terror örgütü olarak gördüğü grup ile yakınlaşmak için her hangi bir çaba harcamadı. Israil’in durdurma kararı almasına rağmen, Batı Şeria’da yerleşimci inşaatlarının artması ve yerleşim bölgelerinin genişlemesi, İsrail’in Batı Şeria’da bir Filistin devletinin kurulmasına izin vermeyeceği görüşünü savunanların elini daha da güçlendirmiş oldu.
Taraflar bir çıkmaza kilitlenmiş durumdayken, Filistinliler İsrail ile mevcut durumun sürdürülemeyeceğini ve uluslararası toplumun kendi taraflarında olduğunu kabul ediyorlar. Bu sebeple Filistin Başbakanı Selam Fayad, İsrail ile işbirliği içerisinde olsun ya da olmasın, nihai hedefi gelecekteki bir Filistin devletinin ilanı olan altyapı çalışmalarına başladı. Böylelikle Başkan Mahmut Abbas ile şiddetin kullanımını kınayarak muazzam bir uluslararası destek kazandı ve işgalin hafifletilmesi konusunda İsrail üzerinde baskı oluşmasını sağladı. Buj adımlar, İsraillilerin hep arzuladıkları, soruna uzun vadede şiddet içermeyen bir çözüm fırsatı yaratarak, birçok açıdan İsrail-Filistin ilişkilerinde tarihi bir dönüm noktası oluşturdu. Filistinliler, İsrail’in iddialarının aksine, sorunun çözümü için müzakere etmeye hazır bir partner olduğunu gösteriyorlar. Bu gerçek nezdinde, Filistinlililerin müzaere kabiliyeti zamanla kısıtlanmış duruda ve şu an iktidarda bulunan İsrail hükümetinin Filistinlilerin Kabul edeebileceği askari şartları teklif etme konusundaki istekliliği de belli değil. Filistin kamuoyu, İsrail kamuoyununda olduğu üzere, başarısız barşı çabaları nedeniyle hayal kırıklığına uğramış durumda. Ramallah’daki Filistin yönetimi, Filistin halkının görüşmeler sonucunda gerçekten bir başarı şansı olduğunu kanıtlamadığı sürece görüşmelere katılmayı göze alamaz. Geçen zamanla beraber, şiddet içermeyen yaklaşımların ve barış çabalarının da etkinliği azalmakta. Bu nedenle Filistin yönetimi, uluslararası toplumun desteği ile beraber tek taraflı olarak devlet ilan etmenin yollarını aramakta.
Şu anki açmaz, İsraillilerin ve Filistinlilerin, Ürdün nehri ve Akdeniz arasında kalan topraklarda bir arada yaşamak zorunda oldukları gerçeğini değiştirmiyor. Bir arada yaşama bir seçenek değil, her ne siyasi ve bölgesel düzenleme olursa oldun, İsrailliler ve Filistinliler birbirleri ile yaşamak üzerse aynı topraklarda bulunuyorlar. Ulusların refahı ve selameti birbirine bağımlı. Artık seçim yapmak zorundalar: Birbirlerine nefret ve düşmanlık duyarak gelecek nesillere utanılacak bir miras mı bırakmak istiyorlar, yoksa dostça ve barış içinde yaşayarak komşu demokrasilere bir örnek mi olmak istiyorlar?
İsrail, tarihi nitelikte olan, Ramallah’taki Filistin yönetimi ile müzakere edip sorunu bir anlaşma ile çözme fırsatını kaybeder ise, İsrail’in rızası ile olsun ya da olmasın, Filistinliler, doğal bir hakları olarak, uluslararası destek sağlayarak devlet ilan etme yoluna başvuracaklar. İsrail Hükümeti bu senaryoya meydan vermemek için, ulusal güvenliği açısından, bağımsız ve güvenilir bir Filistin devletine ihtiyaç duyduğu gerçeğini kabullenmesi ve bu doğrultuda İsrail kamuoyunda gündem yaratması gerekmekte.
Görüşümü yineliyorum, İsrail ve Filistinlilerin uzun dönemde güvenlikleri ve refahları birbirlerine bağımlı ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulması bu denklemin merkezinde yer almakta.