All Writings
Mayıs 28, 2009

?srail uyan!

Arap-İsrail anlaşmazlığı üzerine analizlerimi bu kez bir kenara bırakıyorum çünkü gerçekten de ne sıradan bir zaman ne de sıradan koşullar altında bulunmadığımızı hissediyorum. İsrail'in bugün karşılaştığı zorluklar ve fırsatlar hiç kuşkusuz kendisinin Orta Doğu'da bir Batı müttefiki olarak gelecekte var olmasına zemin hazırlayacaktır. Yeni Amerikan ve İsrail yönetimleri eski sorunları çözecek ve Filistin devleti sorunsalını ifade edecek yeni bir manzara ortaya koymaktadır. İsrail uyanmalı ve uluslararası toplumun çağrılarının peşine düşmeli, barış için gerekli fedakârlıkları yapmak üzere sahip olduğu gücü ve desteği kullanmalıdır. Ancak herşeyden önce İsrailliler içgözlem yapmalı ve kendilerine 10, 15 veya 20 yıl sonra nerede olmak istediklerini sormalıdırlar. Barış, güvenlik ve refah içinde mi yaşamak istiyorlar yoksa giderek daha tehditkâr hale dönen mücadeleye devam etmek mi istiyorlar? İsrail için bu soruyu sorma vaktinin yaklaştığına inanıyorum.


Başbakan Benjamin Netanyahu'nun Washington ziyareti çoklarını ümitlendirdi ancak bir o kadarının da ümidi de söndürdü. İsrail başbakanı ne Başkan Obama'nın kendisine sunduğu zor seçenekleri ele almaya ne de dumanı tüten İsrail-Filistin sorunuyla uğraşacak dişe değer alternatifler sunmaya hazırdı. Sürecin bu noktasında Arap-İsrail barışını tartışmak için Washington'a gelmek ama iki devlet çözümüne yanaşmamak yalnızca Netanyahu'nun yeni Amerikan yönetimiyle ilişkisini zedeler. Başkan Obama ve Amerikan Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton bir Filistin devleti olmadan barış olmayacağını ve yerleşkelerin sürekli yayılmasıyla bir Filistin devletinin olmayacağını açıkla belirtmektedirler. Obama'nın yerleşkelerin inşası ve yaygınlaştırılmasını geciktirme talebi yerleşkelerin yalnızca kurulacak bir Filistin devletinin yaşamasını engelleme mantığına değil aynı zamanda Filistinlilerin toprak iddialarına saygı duyan bir ortakla barış içinde yaşama ümitlerini kıran basit bir mantığa da dayanmaktadır. Dahası, yerleşkelerin varlığı 22 Arap devletine İsrail'in Arap barış girişimi ile ilgilenmediğini söylemektedir. Devam eden genişleme ABD'ye İsrail'in Amerikan stratejik çıkarlarını ve dostluğunu ciddiye almadığının sinyalini vermekte ve Avrupa Birliği'ne (AB) de kendi işlerine gitmesini söylemektedir. En önemlisi İsrail'in yerleşimcileri kontrol etmekteki iktidarsızlığı barışı özleyen birçok İsrailliye önümüzdeki on yıllarda şiddet ve kandan başka birşey beklememeleri gerektiği mesajını vermektedir.


Obama yönetimi, İsrail-Filistin sorununa ilişkin bir kararın Amerikan ulusal stratejik çıkarlarının başında geldiğinin ve Amerika'nın İsrail'e en üst seviyede güvenlik sağlayacağının altını çizmektedir. Amerikan yönetimleri kendilerini birbiri ardınca İsrail'in ulusal güvenliğine adamıştır ve Başkan Obama'nın bu konuya bağlılığı kendisinden önce gelenler kadar sağlamdır. Tekfark, bugün Başkan'ın İslamî aşırıcılık, terör ve mezhep çatışmalarının tırmandığı çalkantılı bir bölgeyi miras almış olması ve İran'ın bölgeyi adamakıllı istikrarsızlığa sürükleyebilecek göz korkutan nükleer tehditleridir. İsrail-Filistin anlaşmazlığı yalnızca bu çılgınlığı beslemekte ve derin bir uçuruma yaklaştırmaktadır. İsrail'in ulusal güvenliğini muhafaza etmek İsrail'in politikalarını desteklemekten ve kendisini savunacak askeri araçlar temin etmekten daha fazlasını gerekli kılar. İsrail'e gözü kapalı destek verilmeyecektir. Başkan George W. Bush benzersiz bir işbirliği örneği göstermesine rağmen İsrail'in mevcudiyetini sürekli tehdit eden İran'la etkili mücadelede başarısız oldu. Bush aynı zamanda iki dönemlik görev süresinin büyük bir kısmında İsrail-Filistin sorununa çözüm sunamadı; dolayısıyla İsrail'in tek barış ve gerçek güvenlik hedefini hafife aldı.


İsrail, İran'ın potansiyel nükleer tehditlerini geri püskürtmek için her hakka sahiptir ama öncelikle kendisine en yakın ve en fazla güvendiği müttefiki Amerika ile barışçıl seçeneklerin tamamını denemiş olmalıdır.


Başkan Obama İran'ı tecrit etmenin İsrail veya Amerika'yı daha iyi bir duruma getirmeyeceği sonucuna varmış bulunuyor. Amerikan başkanı Tahran ile doğrudan diyalog teklifini yaparken bütün askeri seçenekler masada olduğu halde 2009 sonunu İran'ın nükleer programına ilişkin müzakerelere bağlılık gösterip göstermeyeceğine karar vermek için son tarih olarak ilân etti. Ancak Obama aynı zamanda kendinden önceki başkanların kaçındıkları Filistin sorununa da artık bir çözüm bulma taahhüdünde bulunuyor. İsrail'in ulusal güvenlik endişelerini İran'ın hafife almasına Filistin anlaşmazlığından daha fazla yardım eden başka bir konu olmadığını herkes kadar Amerikan Başkanı da biliyor. Obama, Netanyahu'nun İran'la ilgili meşru endişelerini anlayışla karşılıyor ve dolayısıyla İran ile daha etkin mücadelenin, Akdeniz'de İran'ı ayrıştırmanın aslında bu ülkenin şerrinden Filistin'in çıkarlarını uzak tutabileceğinin idrakine varıyor. Netanyahu İsrail'in kaderine inanan, onun güvenli, mamur bir ülke olmasını temin etmek için zaman ve kaynak ayırmaya hazır olan Obama'ya lafla bağlılık göstermekten, hukuka aykırı birkaç ileri karakolu boşaltmaktan daha iyisini yapmalıdırr.


İsrail'in ve Arap devletlerinin ortak bir İran nükleer tehdidine maruz kaldıklarını söylemekte Netanyahu haklıdır. Arap ülkelerine Tahran'ın kavgacı politikalarıyla ortak mücadele etmek için ele ele verme çağırısında bulunmak mantıklı görünebilir. Netanyahu'nun anlamadığı şey Suudi Arabistan ve Mısır'ın liderlik ettiği Arap ülkelerinin İran'ın nükleer programından son derece kaygı duyarken, işgal devem ettiği ve Filistin'in içinde bulunduğu kötü durum kendilerini kovaladığı sürece İsrail'le işbirliğine yanaşmayacaklarıdır. Bu aşamada Filistinlileri kuvvetten düşüren 62 yıllık mücadele sonrasında onları kendi haline bırakmak Arap devletlerinin meşruiyetine gölge düşürebilir. Arap ülkeleri Iran'in nükleer silâhlara sahip olduğunu görmek istemiyor ancak Arap dünyasında hükümet karşıtı toplu hassasiyetlerin teşvik edilmesi ihtimali giderek daha zayıflıyor. Bu açıdan, İsrail'in süregelen işgali yalnızca Filistinlileri yerlerinden etmekle kalmayıp aynı zamanda Arapların aşağılanıyor olmasını sürekli hatırlatmaktadır. Bunu yerleşim birimlerinin inşası ve yayılmasından daha fazla güçlendiren başka hiçbirşey yoktur. Üstelik, müzakereler başladığında yerleşim alanlarının inşasının geciktirilmesi söz konusu olsaydı, Arap ülkelerinin İsrail'e devlet düzeyinde ziyaretler veya ekonomik-ticari görüşmeler başlatmak gibi ciddi tavizlerde bulunmaları kuvvetle muhtemeldi.


Arap devletleri, Filistin sorununa adil çözüm çerçevesinde 1967'de işgal edilen topraklara karşılık 22 Arap ülkesinin tamamıyla kapsamlı barış önerisi sunan ve önce Mart 2002'de daha sonra Mart 2007'de Arap Ligi tarafından onaylanan Arap Barış Girişimi etrafında bir araya geldiler. Bütün pürüzlerinden (gerçek İsrail'e dönüş hakları çerçevesinde her iki tarafın da çözülemeyeceğini bildiği mülteciler konusunun nasıl ele alınacağı gibi) bağımsız olarak bu girişim özellikle 1967 Arap Ligi kararıyla karşılaştırıldığında tarihi bir dönüşümü temsil etmektedir. Arap Barış Girişimi altmış yıldan fazla bir süreden beri şiddetle reddedildikten sonra Arap ülkelerinin İsrail'i komşularıyla barış ve güvenlik içinde yaşacak bir Orta Doğu ülkesi olarak kucaklamaya hazır olmaları İsrail için büyük bir zafer olsa gerektir. İsrail'in Arap devletlerinin her biriyle gerçek barış imalarından altmış yıldan fazla bir süredir kaçınıldığını şimdiye kadar bilmiş olması gerekirdi. Doğrusu, İsraillilerin kuşku duymalarını gerektirecek birçok sebep vardır. Onyıllarca süren düşmanlık ve kan gölü trajik kayıplara uğrayan sayısız İsraillinin hafızasında kalıcı izler bırakmıştır. Ama şimdi Arap devletleri belki de öz korunma isteğiyle kaçınılmaz olanı kabul etme noktasına gelmişlerdir: İsrail, burada kalıcıdır ve kendileri İsrail ile ya barış içinde yaşamalı veya kendi rejimlerinin güvenliğini tehlikeye atacak sonu olmayan bir mücadeleye devam etmelidir.


Şu ya da bu şekilde İsrail Filistin halkı gerçeğiyle yüzleşmelidir ve uzun vadeli eşitliğe dayalı bir çözüm bulmayı taahhüt etmelidir. Kendisinden öncekilerin nihayet anladıkları gibi Netanyahu da bunun bir suçlama veya doğru-yanlış meselesi olmadığını farketmelidir. Bu tür bir kanaatle çözüm bulunamaz. Filistinlilerin malları ve mülkleri ellerinden alınmıştır tıpkı İsraillilerin var olma hakkının inkâr edillmesi gibi; her iki taraf da haklarını savunmaktadırlar. Filistin dramında tarafların hiç biri masum değildir. Arap ülkeleri, İsrail ve Filistinliler trajik ve birbiri ardınca gelen olaylara katkıda bulunmaktadırlar. Şimdi hem işgal edeni hem de işgal altındakileri insanlıktan çıkaran bu sagaya bir son verme vaktidir. Her Filistinli doğuştan kendi vatanında olma hakkına sahiptir ve bunu hiç kimse atalarının topraklarına derin bağlılık duyan İsraillilerden daha iyi anlayamaz.


Şimdi İsraillilerle Filistinlilerin çoğunluğunun kabul ettiği, uluslararası toplumun ve Arap devletlerinin onayladığı iki devlet çözümünün parametreleri oluşturulurken müzakere edilen anlaşmanın süratle uygulamaya konulması İsrail hükümetinin görevidir. Ve eğer Netanyahu'nun iktidardaki sağ kanat koalisyonu bu görev için uygun değilse kendisi hâlâ iki devletli çözüm öncülünde Kadima Partisi'nden Tzipi Livni'yle hükümet kurma seçeneğine sahiptir.


Netanyahu artık Filistinlilerin birlik olamamasını veya Hamas'ı nihai statü müzakerelerinde bir bahane olarak kullanamaz. Hazırladıkları Barış Girişimi'yle İsrail'e aradığı güvenliği sağlamayı taahhüt eden Arap devletleri topraklar boşaltıldığında Hamas'ı terbiye edebilirler. İsrail'in ulusal güvenlikle ilgili endişeleri ne kadar meşru olursa olsun İsrailliler ülkenin çıkarları doğrultusunda en iyi davranışı sergilemekten aciz felç olmuş bir liderlikle korku içinde yaşayamaz. Yeterli güvenlik ve güven inşa edici tedbirlerin geliştirilmesi birkaç yıl alacaktır ve İsrail'in bu tedbirler uygulanmadan önce Batı Şeria'daki kuvvetlerini geri çekmesi kendisinden istenemez. Ama İsrail hiç bir koşulda ulusal güvenliğini başka herhangi bir enstrümana havale etmeyecektir ve müstakbel düşmanlarını caydırmak için askeri anlamda alarmda olacaktır. Bununla birlikte İsrailliler kaçınılmaz olanla yüzleşmeli ve komşularıyla güven inşa etmeye başlamalıdır. Ancak sürekli yeni yerleşim alanları inşa etmekle, Filistinlilerin dolaşımını yüzlerce barikatla engelleyerek, binlerce Filistinliyi hapse göndererek, evleri yıkarak ve herşeyden nce Filistinlilerin istedikleri gibi yaşamalarına ilişkin geleceğe dönük görüşleri psikolojik olarak inkâr ederek nasıl güven inşa edeceklerdir?


Geçen her gün, her ay ya da yıl yalnızca Filistinlilerin bilincine yerleşmiş yabancılaşmayı ve İsrail'e karşı duyulan saygısızlığı artıracaktır. Bağnaz yerleşimciler siyasi gündemle mücadele ederken şimdi de İsrail lider kadrosu herşeyden önce İsrail'in neden kurulduğu fikrini tehlike atan bir grup tarafından maalesef kendilerinin yanlış yönlendirilmesine izin vermektedir. İsrail ev temin etmek, Yahudiler için sığınak sağlamak ve diğer insanları kendi iradelerine karşı yönetmemek anlamına geliyordu. Sokaklarda işgalin sona erdirilmesini talep eden İsrailli protestocular neden yok? İsrailliler bugün bolluk içinde çok sayıda Filistinlinin direndiği kıtlığı unutarak nasıl kutlama yapabilirler? 57 Arap ve Müslüman devletle barışı ve bölgeye eşlik edecek rönesansı hayal edin. İsrail ve komşularının iş ilişkilerine girdiğini, kültürel ve akademik alışverişte bulunduğunu düşünün bir. İsrail ve Arap kaynaklarının birleştirilmesiyle ortaya çıkacak gücü, her iki ulus arasında daha önce hiç yaşanmamış boyutları düşünün.
İsrail'in uyanma vaktidir; İsrail bu tarihi barış fırsatının parmaklarının arasından cesaret eksikliği veya rahatlık nedeniyle kayıp gitmesine müsade etmemelidir. ABD ve uluslararası camia eşsiz bir fırsat sunmaktadır ve İsrail'in bu fırsatı ziyan etme lüksü yoktur.


Amerika en üst düzeyde destek sunmaktadır ve Arap devletleri sorumluluk almaya hazırdır. Eğer İsrail diğer uluslara ışık tutmaya kararlıysa şimdi bunun tam vaktidir.

TAGS
Genel
SHARE ARTICLE