All Writings
Temmuz 10, 2018

Erdoğan’ın Yeniden Seçilmesi Ve Bunun Vahim Sonuçlari

Türkiye’de yapılan ve sözde özgür, adil ve Türk halkının çoğunluğunun iradesini temsil ediyormuş gibi gözüken son seçimler sonucunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeniden seçilmesi, hem yurtiçinde hem de yurtdışında vahim sonuçlar doğuracaktır. Erdoğan’ın destekçileri, seçimlerin sadece ülkenin demokratik doğasını güçlendirdiğini ve Erdoğan’ı eleştiren kesimin artık milletin kararını kabul etmesi gerektiğini ileri sürmekte. Ancak gerçek şu ki, Erdoğan seçmenlerin salt çoğunluğunun oyunu kazanmak için ülkede sosyal ve politik ortam oluşturarak muhalefeti baskı altında tutma adına elinden gelen her şeyi yapmaktan geri durmadı. Bu durum, Erdoğan’ın tüm güçleri eline almasını sağlayan ve Türkiye’yi fiili olarak tek kişi tarafından yönetilen bir ülke haline getiren bu zaferin meşruiyetinin ciddi olarak sorgulanmasına neden olmaktadır. Ülkede tek mutlak güç olmasını sağlayan bu seçim sonuçlarından sonra artık hiçbir şey Erdoğan’ın kör hırslarını gerçekleştirmesine engel olamaz.

Erdoğan zaferini sağlama almak için Temmuz 2016’da yapılan askeri darbe girişimi sonrasında ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkartılan Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) şartları altında seçimlerin gerçekleştirilmesi gibi çeşitli manipulatif yöntemlere başvurdu. Bu KHK’lar ona ifade ve toplanma özgürlüğü hakkını ve böylece rakiplerinin eşit şartlarda kampanya yürütme özgürlüğünü bir şekilde kısıtlama imkânı bahşetti.

Erdoğan, uzun vadeli ekonomik ve siyasal projeksiyonlar kendi lehine olmadığı ve ülkenin ekonomik krizin eşiğinde olması nedeniyle muhalefet partilerinin cazibesinin artıracağı endişesi ile kasıtlı olarak erken seçim çağrısında bulundu.

Birkaç yıl önce basına yönelik saldırıya başlamasından bu yana Erdoğan, yaklaşık 180 medya kuruluşunu kapattı ve 150’den fazla gazeteci hapis cezasına çarptırıldı. Şu anda, radyo ve televizyonun yanı sıra hemen hemen tüm yazılı ve online basın, doğrudan veya dolaylı olarak, onun yandaşları tarafından kontrol ediliyor. Bu sayede Erdoğan, rakiplerinin kampanyaları sırasında basında yer bulma imkânlarını ellerinden alarak onların siyasi görüş ve projelerini kamuoyuyla paylaşma becerilerini büyük ölçüde azaltmayı başardı.

Erdoğan rakiplerini zayıflatmak için her yolu kullandı. Örneğin cumhurbaşkanı adayı ve Kürt Partisi lideri Selahattin Demirtaş’ı siyasi suçlamalar nedeniyle hapse attırdı. Bu durum seçimlerin meşruluğu üzerine kuşku uyandıran bir başka etken olarak karşımıza çıkmaktadır.

3 milyondan fazla kamu ve tamamen ya da kısmen devlet desteğine bağlı olan diğer kurum çalışanları, hem iktidar için oy kullanmaları hem de akrabalarının ve arkadaşlarının da tam olarak siyasi desteklerini alarak iktidara oy vermelerini sağlamaları gerektiği konusunda uyarıldı. Hükümet yetkililerinin seçim sandıklarına gitmesine izin vermek ve resmi damga bulunmayan oy pusulalarını geçerli saymak suretiyle seçimin adaleti ve güvenirliğini daha da zayıflatıldı.

Dahası, Erdoğan yandaşlarının önderlik ettiği unsurlar, yurtdışında kampanya düzenlemeye yetecek fiziksel ve finansal araçlara sahip tek grup olarak, bazı sınırlamalarla birlikte, Avrupa’da yaşayan yaklaşık üç milyon Türk’ün oylarını Erdoğan ve iktidar yönünde kullanmaları konusunda oldukça etkili oldular.

15 yıllık iktidarın sağladığı imkân ve rahattan en fazla istifade eden AKP’nin bütün üyeleri ve yandaşları seçim kampanyası sırasında Erdoğan ve iktidarın arkasında olmak ve bu uğurda her türlü desteği vermek konusunda birleştiler. Kendi siyasi istikballerini Erdoğan’ın yeniden seçilmesi ile doğrudan ilişkilendiren AKP mensuplarının büyük çoğunluğu, onun başarılı olması için ellerinden gelenin fazlasını yapmaya kendilerini adadılar.

Her ne kadar AKP mecliste çoğunluğu kazanamamış olsa da, aşırı sağcı Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile kurdukları ittifak sayesinde ihtiyaç duyulan rakamı sağlamış oldu. Temel olarak, gerçek muhalefetten yoksun olarak oluşan yeni meclis, Erdoğan’ın gündemini yasallaştırma aracı olmaktan başka herhangi bir iş yapmayacak.

Gücün zirvesine hiçbir kısıtlama getirmeksizin ulaşan Erdoğan, artık daha da güçlü bir biçimde, milliyetçi ve İslami gündemini gerçekleştirme peşinden koşacak. Ortadoğu ve Balkanlar’daki pek çok ülkede önemli bir ekonomik, sosyal ve politik oyuncu olma hevesini daha da hırçın bir şekilde gerçekleştirmeye çalışacak.

Erdoğan’ın büyük rüyası, kendisi ve çoğu üst düzey yardımcısının dile getirdiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun yüzüncü yıldönümü olan 2023 yılına başkan olarak girmek ve Türkiye’nin modern çağının yeni Atatürk’ü (“babası”) olarak tanınmaktır.

Erdoğan’ın mutlak güce erişmesi, muhaliflerine karşı daha büyük bir öfke ile saldırmaya devam edeceği için, kara listeye aldığı her birey ve kurumu ciddi bir endişeye sevk edecektir. Artık onu, Kürt topluluğuna daha da fazla boyun eğdirmekten ve onları temel insan haklarından mahrum etmekten alıkoyacak hiçbir şey kalmadı.

Yeni durumda tüm devlet kurumları onun heveslerine tabi olacaklar; Devletin her meselesinde, hiçbir zorlukla karşılaşmadan ilk ve son söz hep onun olacak. Ayrıca, yargıyı tamamen kendine itaat ettirecek ve orduyu komşularını korkutmak ve başkalarını tehdit etmek için kullanmasına fırsat verecek istediği kararnameleri çıkarma hakkına sahip olacak. Erdoğan’ın Suriye’de ve Irak’ta PKK ile ilişkili olmakla suçladığı Kürtlere karşı şu anda yürüttüğü mücadele gibi yabancı topraklara büyük çaplı saldırılarda bulunma konusunda hiçbir tereddüttü bulunmamaktadır.

Erdoğan hem ülke içinde hem de dış ilişkilerinde yeni-Osmanlı hayallerini gerçekleştirmek amacıyla kaslarını hiç şüphe etmeden kullanacağı için, Batılı güçler Ankara ile ilişkilerini yeniden değerlendirmelidir. Bu gelişme, Orta Doğu’yu daha da istikrarsızlaştıracak ve ABD, AB ve özellikle NATO için ciddi sıkıntılar doğuracaktır. Mutlak diktatörlük altındaki Türkiye, artık Batı’nın en önemli savunma örgütünün bir üyesi olarak kalma niteliğini kaybetmiş olacaktır.

Bu, Erdoğan’ın Batı’nın en azimli düşmanları olan Rusya ve İran ile yakın ve dostane ilişkiler geliştirdiği gerçeği ile birlikte düşünülmelidir. Bilindiği gibi Erdoğan, Rusya ile S-400 hava savunma sistemini satın alma konusunda anlaşmaya vardı. Bu durum Batı’nın Moskova ile olan ilişkileri ile politik ve stratejik olarak tutarsızlık göstermektedir. Ayrıca alınacak sistem teknolojik olarak NATO hava savunmasıyla da uyumsuzdur.

Erdoğan Suriye iç savaşına çözüm bulmak için Rusya ve İran’la birlikte çalışıyor ve ABD’nin nihai sonucunu belirlemede herhangi bir rol oynamasını bilerek engelliyor. Hiç kuşkusuz Erdoğan, Batı ve müttefiklerinin Orta Doğu’daki çıkarlarına zarar verecek Batı karşıtı duygu ve politikalarını sürdürmeye devam edecek.

Demokratik değerleri benimsemiş eski Türkiye’nin aksine, Erdoğan’ın bugünkü Türkiye’si, insan hakları ve demokratik bir yönetim biçiminin her ilkesini ihlal etmekte. Herhangi bir seçim her ne kadar özgür ve adil olarak yapılmış olsa da demokrasinin birçok unsurundan sadece biridir. Seçim kendi içinde tek başına özgür bir demokrasi oluşturmaya yetmez; Türkiye’deki seçim de bunun istisnası değildir. Erdoğan seçimi dürüst bir biçimde kazandığını ilan edebilir, ancak gerçekte demokrasi kisvesi altında iktidarını güçlendirmek için seçimlerden istifade etmiştir.

Putin’in Rusya’sı, Duterte’nin Filipinler’i ve Xi’nin Çin’inde örnekleri görüldüğü gibi, otoriterliğin kabul edilmesine ilişkin mevcut küresel değişim, Erdoğan’ın eylemlerini haklı çıkarmaz. Bu durum sadece ne yazık ki onun zaferini açıklamasına hizmet eder.

Erdoğan seçimlerden önce kendi halkına ihanet etti ve şimdi kendi iç ve dış politikasını azimle sürdürmek için daha da özgür bir el kazandı.

Batı şimdi, Türkiye’ye karşı sıfır tolerans uygulamalı ve acımasız ve yozlaşmış bir liderin Avrupa ve Orta Doğu’daki Batı çıkarlarını baltalamasına izin vermemelidir.

TAGS
Genel
SHARE ARTICLE